Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri (NSCLC), kanser tedavisinin zorluğunu ortaya koyan hastalıklardan biridir. İleri evrelerinde ciddi sonuçlar doğurabilen bu hastalık, erken evrede bile nüks etme riski taşımaktadır. Cerrahi müdahale ile erken evre NSCLC’nin beş yıllık genel sağkalım oranı %33-60 arasında değişmekle birlikte, nüks etme olasılığı tedavi süreçlerinde daima önemli bir faktördür. Bu durum, özellikle erken evre NSCLC hastaları için relaps riskini belirlemek ve buna uygun tedavi stratejileri geliştirmek adına modern onkolojinin dikkatle üzerinde durduğu bir konudur.
Son dönemlerde gerçekleştirilen bir araştırma, erken evre NSCLC hastalarında tedavi sonrası nüks etme riskini ve genel sağkalımı tahmin etmek için dolaşımdaki tümör DNA’sı (ctDNA) kullanımını inceledi. Çalışmada, cerrahi müdahale geçirmiş 85 hastadan alınan 366 seri plazma örneği değerlendirildi. Bu örnekler, son nesil sıvı biyopsi yöntemiyle analiz edilerek ctDNA değerlendirildi ve tümör hacminin bilgisayarlı tomografi (CT) tabanlı 3 boyutlu anotasyonla ölçülmesi, ctDNA tespitiyle birlikte nüks etme ve genel sağkalım tahminlerinin iyileştirilmesine yardımcı oldu.
Araştırmanın bulguları, tedavi öncesi veya sonrası ctDNA’nın tespit edilmesinin hastaların klinik sonuçlarının kötüleşmesiyle anlamlı bir şekilde ilişkili olduğunu ortaya koydu. Bu sonuçlar, erken evre NSCLC hastalarının takip bakımı ve tedavi kararları için ctDNA ve radyolojik izleminin değerli araçlar olabileceğini gösterdi. Dahası, radyolojik analizin entegrasyonu, klinik sonuçların tahmin edilmesinde risk gruplarının stratejik olarak ayrılmasına olanak tanıdı ve bu, 32 hastadan oluşan bağımsız bir kohortta da doğrulandı.
Çalışma, geleneksel tedavi yaklaşımlarının ötesine geçerek, erken evre NSCLC hastalarının takip ve tedavi yöntemlerini kişiselleştirmeyi hedeflemektedir. Yapılan analizler, ctDNA’nın varlığının ve radyolojik tümör hacminin, nüks etme ve genel sağkalım üzerinde bağımsız etkileri olduğunu gösterdi. Bu, her iki ölçümün, nüks etme tahmin edilmesinde en az kısmen bağımsız göstergeler olduğunu ortaya koymaktadır. Böylece, ctDNA tespiti ile radyolojik tümör ölçümünün entegrasyonu, hastaların daha iyi sınıflandırılmasına yardımcı olabilir.
Çalışmanın bir diğer önemli yönü, kullanılan ctDNA analiz yönteminin, her hastaya özel bir uyarlamaya gerek duymadan, minimal rezidüel hastalık (MRD) için ctDNA tespit edebilen laboratuvar geliştirilmiş bir test olmasıdır. Bu, yeterli tümör dokusu mevcut olmayan hastalar ve nihai tedaviyi takiben kısa test dönüş süresine ihtiyaç duyan hastalar için MRD testlerine erişimi kolaylaştırabilir. Ancak bu tür bir testin, klonal hematopoezis gibi faktörlerden daha fazla etkilenebileceği ve ctDNA tespitinin bu bağlamdaki spesifikliğini daha fazla araştırmak için ek çalışmalar gerektirdiği de dikkate alınmalıdır.
Sonuç olarak, bu araştırma, erken evre NSCLC’de klinik sonuçların tahmin edilmesinde ctDNA’nın ve radyolojik tümör hacminin entegrasyonunun potansiyel önemini vurgulamaktadır. Bu bulgular, tedavi sonrası NSCLC hastalarında adjuvan terapilerin veya gözetim stratejilerinin kişiselleştirilmesinde yol gösterici olabilir. Bu tür biomarkerlar, kanser tedavisinin geleceğinde önemli bir rol oynayabilir ve hastalar için daha etkili, kişiselleştirilmiş tedavi seçeneklerinin geliştirilmesine katkıda bulunabilir.
Referans:
Tran, H. T., et al. “Circulating tumor DNA and radiological tumor volume identify patients at risk for relapse with resected, early-stage non–small cell lung cancer.” Annals of Oncology (2023).